Bilimsel Pozitivist ParadigmaAydınlık vs. KaranlıkBoyutsal KatmanlarDin, Evrensel Düzen ve SünetullahDiyalektikHakikatSanayileşme Süreci ve AltyapıTarihToplumsal Bilinç

Laiklik

Deccalın en büyük özelliği, kavramları çorba edip, eğriyi doğruyu ayırt edilemez hale getirmesidir. en büyük dark side bilgesi olan deccal ve onun yandaşları, dünyayı demagoji karanlığına boğmuşlardır.

laiklik denilen kavram da sözü edilen demagojiye dahildir. neymiş? din ve kamusal alan farklıymış. devlet işlerine dini karıştırmamak gerekiyormuş…kavramları çorba etmek ancak bu kadar olur…

din nedir dostum?

bir vechesi itibariyle, din senin evren algın, dünya görüşün değil midir? ve bu dünya görüşü senin topyekün hayatına yön vermiyor mu? ve de toplumsal bilinç de aynı dünya görüşünün kolektif yönü değil mi?

biz tüm bu kavramsal kargaşayı cebren de olsa insaf sınırları içine alırsak, karşımızda şöyle bir manzara belirecektir:

din diye bilinen algı çerçeveleri veya dünya görüşleri, esasen ortaçağ tarım toplumlarının üstyapı kurumlarıdır. tarım toplumunun aşılması, ardından ticaret ve sanayi burjuvasının ipleri ele almasıyla yeni bir dünya görüşüne ihtiyaç duyulmuştur.

niçin ihtiyaç duyulmuştur?

çünkü iktisadi altyapı değiştiğinde, ona paralel olarak üstyapının da değişmesi gerekir. kurumlar değiştiği gibi, ideoloji, adetler, değerler, davranış kalıpları da topyekün değişime uğrar.

bizim “bilimsel pozitivist paradigma” adı verdiğimiz dünya görüşü, burjuva düşünürleri tarafından sanayi toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretilmiştir. “bilimsel pozitivist paradigma” yeni çağın dinidir veya dinler ortaçağın dünya görüşleri ve paradigmalarıdır.

“bilimsel pozitivist paradigma” din adı verilen eski paradigmaları tasfiye ederken hileli bir yol benimsemiştir. dürüstçe, “artık sizin miadınız doldu. toptan tasfiye olacaksınız” demek yerine, değişik argümanlarla kamusal alandan atmayı ve onu kişisel alanlara hapsetmeyi tercih etmiştir. böylece imhayı zamana yayıp daha sancısız bir süreç öngörmüştür.

sosyalizm gibi “bilimsel pozitivist paradigma”nın alt kümesi hükmündeki bir görüş ise dinleri doğrudan hedef almış, dolaylı yola tenezzül etmemiştir.

şimdi kritik soru şu: “bilimsel pozitivist paradigma”, eski paradigmaları tasfiye etmekte haklı mıdır?

bu sorunun cevabı biraz karışık ve muğlaktır maalesef. zira cevap hem “evet” hem de “hayır” olmak durumundadır.

cevap “evet”tir çünkü “bilimsel pozitivist paradigma”, sanayi toplumunun ürettiği bir dünya görüşüdür. tarım toplumunu tüm kurumlarıyla ve dünya görüşüyle ortadan kaldırması onun hakkıdır. hatta bu dönüşüm kimi zaman oldukça kanlıdır. fransız ihtilali ve amerikan iç savaşı gibi…

cevap “hayır”dır çünkü “bilimsel pozitivist paradigma” kainatı eksik, kusurlu ve kısmi olarak okumaktadır. nazarı maddenin derununa ve biraz da spritüel boyuta kadar uzanmakta ama nur boyutuna, melekûta kadar ulaşamamaktadır.

işte o yüzden biz onu tek gözlü deccal olarak yaftalıyoruz. batı, isevi bir nüve üzerine ancak tepe takla bir şekilde inşa edilmiştir. bu yüzden şu anki batı anti-christ’tir; yani deccaldır. bu noktada antitezin tezden bağımsız olmadığını bilmek lazım. isa olmasaydı, deccal da olmazdı. batı, hristiyanlığın ortaçağ yorumunun eleştirisi üzerine inşa edilmiştir.

bize gelince…

batı karanlık yüzden de olsa kendi ortaçağını aştı ve zihinsel devrimini yaptı. ancak biz ortaçağımızı aşamadık maalesef. ortaçağ kaçkını tipler din bilgini sıfatıyla her gün arzı endam ediyorlar gözümüzün önünde ve diyanet gibi ortaçağ kalıntısı bir kurum hâlâ varlığını etkin bir biçimde sürdürebiliyor.

bu noktada yanlış anlaşılma olmasın… hakikatin ortaçağ şartlarında ortaya çıkan yorumuna, o dönem için karşı olamayız. zira o şartlarda hakk öyle zuhur etmiştir. su donduğunda kabın şeklini alır. hakikat de ortaçağ şartlarında o şekilde bir görüntü ve suret vermiştir. ancak problem şu ki, artık çok farklı bir dönemde yaşıyoruz.

hakikat şu an dondurulsa, nasıl bir şekil verecektir? nasıl bir surete bürünecektir?

ve en önemlisi…

hakikatin güncel bir görünümüne karşı, eski bir görünümü ile çıkmak, bizatihi hakka ve hakikate karşı çıkmak anlamına gelmez mi?

sonuç: laiklik, kamusal alan, din ve devlet işlerinin ayrılması gibi argümanlar, “bilimsel pozitivist paradigma”nın “git kendi köşende geber. ortaya pek çıkma. seni toptan yok etmediğime de dua et. aslında onu da yapardım ama şimdi cıngar çıkmasın. ağzımızın tadı bozulmasın. nasıl olsa zaman senin işini bitirecektir. ben elimi kana bulamayayım” deme şeklidir.

İsnet.us

Bir ekşi sözlük yazarı olan “isnetus”, ağırlıklı olarak tasavvuf, tarih, siyaset bilimi alanlarına ilgi duyar. Ekşi sözlük ve bu blog haricinde başka bir yerde yazmamaktadır; instagram, twitter ve facebook hesabı da yoktur. Ona, isnetus@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte Ekşi'de paylaştığı bazı yazılarını https://isnetus.wordpress.com/ adlı sitesinde paylaşarak takipçilerinin yorum ve ilgili konu hakkındaki değerlendirmelerini paylaşabildiği ve farklı açılardaki tefekkürlerini sunup fikir alışverişinde bulunabildikleri bir blogu da mevcuttur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu