1- De ki: “felakın rabbine sığınırım,
2- yarattığı şeylerin şerrinden,
3- karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4- ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
5-ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.
felak= “felak” güneşin doğmasının hemen öncesinde beliren sabah aydınlığı demektir veya asıl gelmeden önce gelen suretin aydınlığıdır veya zati tecelliden önce gelen sıfat tecellisinin aydınlığıdır. zat güneşinin doğmasının hemen öncesidir.
bir kimsenin rabbine sığınması sıfat mertebelerinde olabilir ancak; çünkü kişi neden sığınıyorsa, allah’ın ilgili ismine müracaat etmiş demektir. hastalıktan sığınıyorsa şafi ismine iltica etmiş durumdadır. beladan, musibetten sığınıyorsa, hafiz, müheymin; cehaletten sığınıyorsa alîm isimlerine başvuru halindedir vs…
karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden= ruh güneşi beden çamurunda batıp karanlık çöktüğünde belirecek şerlerden…ki o nefstir; egodur.
düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden= ruh bedene uymakla bir tür sihir altına girmiş ve kendini kaybetmiştir. burada beden ve onun dürtüleri sürekli üflenen büyücü telkinleri gibidir.
haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden= nefs/ego, ruhun bedene bağlanması ile ortaya çıkmış mukabil kutuptur ve karanlık yöne mensuptur. ruhun marifetini kıskanır, ona haset eder ve olabildiğince onları kendine mâl etmeye çalışır.
not: kuran sonsuz bir deniz gibidir ve manalarının sınırı yoktur. herkes onu kendi kapasitesine göre anlar; kabınca nasiplenir. çay kaşığı ile gidenin nasibi bir çay kaşığı sudur, kovayla gidenin de bir kova su…dolayısıyla burada verilen manalar da ayetlerin çok katlı anlamlarından sadece bir tanesidir. kuran’ın iç anlamları asla zahirdeki, en dıştaki anlamını nefyetmez. iç anlamını esas alıp, zahir manayı hükümsüz kılmak yoldan çıkmak olur.