Mesnevi Okumak ve Metodoloji

Risale-i Nur

Zannedilenin aksine keramet, risale-i nur’da değildir. mesele, risale-i nur’da da değildir. said nursi, ilim ve tefekkürde belli bir noktaya gelmiş ve kuran’ın ışığında yaptığı kainat üzerindeki tefekkürlerini kelama dökmüştür.

kainat üzerindeki tefekkürleri zevkîdir yani sadece akli olmayıp varoluşa katılmak şeklinde tadılan bir yaşantıdır. sadece akli olan tefekkür faaliyetine felsefe diyoruz. eğer okuyucumuz mana boyutunda belli bir gelişme sağlayamamış ise, risale okuduğu zaman yalnızca akıl itibariyle etkilenecek, zevk/yaşantı kısmından haberdar olamayacaktır.

işin akli kısmı itibariyle de risale-i nur bir çok hatalar, eksik ve çarpık bilgiler içerdiği için “bu ne kardeşim?” deyip kitabı bırakacaktır. tabii nurculara bunları kabul ettirmeniz mümkün değil. onlara göre risaleler kusursuzdur. bu da onların kusuru, yapacak bir şey yok.

bu yüzden siz siz olun “mesnevi”den şaşmayın…bir insanın hakikat yollarında mesafe kat edebilmesi için en az 10 yıl düzenli olarak mesnevi okuması gerekir kanaatimce…

not: said nursi zamane iktidarının ağır baskılarından bir nebze kurtulabilmek için kendini değil risale-i nur’u ön plana çıkarmış. düşük profil sergilemek için elinden geleni yapmış. buna rağmen ömrü hapislerde, sürgünlerde geçmiş ve son derece fakir, dervişane bir hayat sürmüş. şimdikiler gibi dinini paraya tahvil etmemiş.

bu sebeple ona karşı saygısızlık yapmak, çirkin ithamlarda bulunmak asla doğru değildir. yiğidi öldür ama hakkını yeme…şimdiki nurcular ise klişecidir, kendilerini geliştirmek için hiçbir şey yapmazlar. basma kalıp devam ederler.

eski çınar şimdi noel ağacı;
dallarda iğreti yaprak utansın!
ustada kalırsa bu öksüz yapı,
onu sürdürmeyen çırak utansın!
(nfk)

bir “büyük doğucu”cunun en korktuğu şeydir bu. çıraklığın hakkını veremeyip ustanın gölgesinde tembel tembel yelpazelenmek…darth sidious gibi ustayı uykusunda öldürecek kadar inisiyatif gösterelim demiyoruz tabii ki, birazcık göstersek yeter…

İsnet.us

Bir ekşi sözlük yazarı olan “isnetus”, ağırlıklı olarak tasavvuf, tarih, siyaset bilimi alanlarına ilgi duyar. Ekşi sözlük ve bu blog haricinde başka bir yerde yazmamaktadır; instagram, twitter ve facebook hesabı da yoktur. Ona, isnetus@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte Ekşi'de paylaştığı bazı yazılarını https://isnetus.wordpress.com/ adlı sitesinde paylaşarak takipçilerinin yorum ve ilgili konu hakkındaki değerlendirmelerini paylaşabildiği ve farklı açılardaki tefekkürlerini sunup fikir alışverişinde bulunabildikleri bir blogu da mevcuttur.

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Ferdiyet sırrını taşıyan eserlerin müellifi olan zatın subjektifliğiyle beslenen bir asır. O hidayetten doğar tüm nurlar.O subjektiften ezeli istidatlara göre alıyoruz farklıdır.
    Faruk i Serhendi Hz.nin iman-i bil gaybînin şuhudiden üstünlugunu ve sondaki mektuplarında ise “istidlale muhtaç “halini yazışı bu eserlerin hissedilemeyecek kadar nübüvvet nurlarina Mazhar olduğunu gösterir.
    Çok yüksek olan, hissedilmez.
    Çok asırlar sonra çıkacağını bahsettiği
    Allah en iyi bilir- budur.
    Birkaç sohbet anlatıcıları yüzünden bu kanaat, mahrumiyeti getirir.İlminizin bereketsizligi sebebidir.
    Mektubatta önemle bahsedildiği üzere teslimiyetle bu eserlerin içine kendinizi attığınızda ancak gerçek mahiyetini keşfetme imkanı doğabilir.
    Adeta canlı rûhlu mücevherler hazinesidir.Her ân canlıdır ve değişir.Rûh verir, tatmayan bilemez.Çok ciddi odak ve avcı olmak gerekir.
    Onun lisanı lahût âlemlere sanki anahtar hazinesidir.Kelime kelime O mânâlar sanki o menzillerin ruhanisidir.
    Hiçbir zulmeti kabul etmez.Saf nurdur.Hissedebilmek için zulmet engeldir.

    Mesnevî-i şerif…değişik zamanlarımızda her açtığımızda heyecan zevk yudumlatan
    Zevki kolay verir yakınlıktan…yoldaş gibidir o bir zevktir

    Bu ise; ezeli nasibi olanlara
    hakiki mutluluk travması ve mutluluk dehşeti ….zordur

    1. yukarıdaki yazıdan bir şey anlasa idiniz, sırf kitap okuyarak “tatmayan bilmez” demezdiniz heralde. işte mahrumiyet budur. ne diyelim. çünkü vaziyetinizi ifade etmeye hiçbir söz yoktur.

  2. “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” derler… Mezkur tespitler değerlendirmeye bile değmeyecek kadar hatalı ama asıl mesele Bediüzzaman dışındaki kimselerin fikirlerinin tümüne iki sebepten dolayı itibar edilmeyeceğidir:

    1- Her şeyin özünü veya bilmeyi bilmemektedirler zira “yarım hoca” dinden eder:

    Bunun üzerine hocalarının “hangi ilim tab’ına muvafık” olduğu sualine cevaben, “Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum” der.
    (Tarihçe-i Hayat)

    “Şu batıl mezheplerde birer dane-i hakikat mevcud, mündericdir; mahsus mahalli vardır. Batıl olan, tamimdir.”
    (Lemeât)

    “En anlayamadığımız, kabuğunu bir türlü kıramadığımız, duvağını aslâ kaldıramadığımız mefhumlardan birisi de (irfan)… Şu (kültür) diye anlatmaya çalıştığımız nesne…
    İrfan, arşın veya okka hesabıyla, bir şahsın yüklendiği kuru malûmat değil; sahibinde fikir ve ruh bünyesi hâline gelmiş bilgidir. Gıdanın, döne dolaşa damarlarımızda kan hâline gelişi gibi… Kimse bize, kilerindeki erzakı gösterip o mikyasta kan sahibi olduğunu iddia edemez. Kimse de kamûs ezberlemekle irfan sahibi olamaz.
    Evet, evet; irfan, bilgi sahibi olmaktan ziyade, bilinen şeyler vasıtasıyla bilme hassasına ermektir. Bilme hassasına eren, bilmediği şeylerin de bir nevi âlimi olur. Nasıl ki parası olan, satın almadığı şeylerin de bir nevi mâliki sayılır. Demek ki, şu veya bu bilgi malından ziyade, mallar arasında müşterek kıymet vâhidi olan manevî paraya, yâni ruh ve akıl kıvamına irfan demek lâzım…
    Bütün bilgilerin kaynağı idrak çilesini çekmiş ve gerçek bir dünya görüşüne varmış her insan irfanlıdır. Bunun içindir ki, (üniversite)lerde ve bilhassa mücerred ilim şubelerinde, talebe, bir şey öğrenmekten ziyade, nasıl öğrenileceğini öğrenir. (Üniversite), öğrenme usûlleri öğreten ocak olmak gerek… Bir de bizimkini düşün!”
    (Necip Fazıl Kısakürek)

    2- “Yetkili” değildirler:

    BİRİNCİ SEBEP: Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: “Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir.”
    Birden, o halette iken, baktım ki, mühim bir zât bana âmirâne diyor ki: “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et.”
    Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.
    (Yedinci Risale olan Yedinci Mesele)

    İ’lem ey hitabet-i umumiye sıfatıyla gazete lisanıyla konferans veren muharrir! Sen, kendi nefsini aşağı göstermeye ve nedamet ederek kusurlarını ilân etmeye hakkın var. Fakat şeâir-i İslâmiyeye zıt ve muhalif olan herzelerle İslâmiyeti lekelendirmeye kat’iyen hakkın yoktur. Seni kim tevkil etmiştir? Fetvâyı nereden alıyorsun? Hangi hakka binaen milletin namına, ümmetin hesabına, İslâmiyet hakkında hezeyanları savurarak dalâletini neşir ve ilân ediyorsun? Milleti, ümmeti kendin gibi dâll zannetme! Dalâletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir, Yahudi memleketi değildir. Cumhur-u mü’minînin kabul etmediği birşeyin gazeteyle ilânı, milleti dalâlete dâvettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanunî olmadığı halde, koca bir milletin, belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!
    (Mesnevi-i Nuriye – Hubâb)

    Aziz kardeşlerim; Üstâdınız lâyuhtî değil… Onu hatâsız zannetmek hatâdır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla, insaf odur ki: Bir seyyie, bir hatâ görünse de, sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir. Hakaike dair mesâilde külliyatları ve bazan da tafsilâtları sünuhat-ı ilhâmiye nev’inden olduğundan, hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telâkkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünkü, hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor.
    Fakat münâsebât-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünûhât-ı ilhâmiyedir. Tafsilât ve teferruatta bazan perişan zihnim karışır, noksan kalır, hatâ eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar îras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından, tâbiratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder.
    (Barla Lâhikası)

    1. İsnetus makalelerin birinde şu cümleler geçiyor okudukça mest oluyorum size de tavsiye ederim;

      ”2. sen nurcu kardeşim, saplantılarını ne zaman aşacaksın. Said Nursi’nin son derece haklı olarak 1930 şartlarında geliştirdiği “müspet hareket” metodu hâlâ geçerli midir sanıyorsun. her devrin kendine göre bir hükmü vardır. kış şartlarında farklı, baharda ayrı taktikler güdülür. kış çoktan bitti bahar geldi görmüyor musun? 10. sözü hep okur durursun, baharı seyretmekle haşri ispat edersin. bizim baharı niye görmüyorsun?”

      Aradan yüz sene geçmiş. Kısa etek giyinmenin yadırgandığı bir dönemden, çıplak gezmenin normal karşılandığı bir döneme geçildi. Kültür, dil, zaman ve dönem şartları bariyerini aşıp Risalenin özüne vakıf olup o özü de alıp bu dönemin insanlarına fayda sağlayacak şekilde sunabiliyorsanız o zaman ne mutlu size ve aydınlatığınız çevrenize. Yapamıyorsanız ”ben bunu yapamıyorum başkası da yapamasın” demenin lüzumu yok.

      Haşiye: “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”(1)

      Not: Siteye yöneltilen sorulara ilişkin cevaplar bizzat İsnetus tarafından değil, site yönetimi tarafından yanıtlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu