Aydınlık vs. KaranlıkTasavvuf (Seyr-i Süluk)

Deccal’ın Eşeği

İnsan ile hakikat arasında üç perde vardır,

klasik tasavvuf ehli bunu üç şeytan olarak da ifade ederler.

bunlar “ene”, “âdet” ve” tabiat”tır.

ene yani insandaki benlik hissi, ego.

âdet, toplumun bizi geleneklerle programlayıp şuursuzca hareket eden otomatlar haline getirmesidir. yani bizi bir nevi pavlov’un köpeği pozisyonuna sokar.

tabiat ise bedenin içgüdüleri ve dürtüleridir. bunlar hormonal kaynaklıdır.

eğer insan bu üç şeytanı katledebilirse hakikate ulaşır. tasavvuf ehli “ene”nin altında “hüve” yi görerek egodan, inziva ile toplumsal şartlanmalardan ve oruç ile bedenin içgüdülerinden şuurlarını arındırıp miraçlarını yaparlar.

bir de bu aydınlanma yolunun ters istikametinde karanlık yol(dark side) vardır. çünkü allah her şeyi çift çift yaratmıştır. pozitif varsa mutlaka orada negatif de vardır. karanlık yolda, asıl yolda hasıl olanların bâtıl benzerleri hasıl olur.

onlar ene’nin altında hüve’yi görünce secde edecekleri yerde tam tersi uluhiyet iddia ederler, “tanrı benim” derler. hatta masonların inisiasyon ritüelinde adayımız önce bir aynanın karşısına geçirilip “o sensin” denilir. tasavvuf ehlinin sarhoşları da benzer sözler söylese de, bunlar itibara alınmaz çünkü o anda aşırı feyz altında akılları yitmiştir. aklı olmayanın sorumluluğu da yoktur.

toplumsal şartlanmaların kalkması da benzer süreçlerde gerçekleşir. işte burası zurnanın zırt dediği yerdir.

nurani yolun mensubu ene’yi ve toplumsal şartlanmaları kaldırınca büyük bir nuraniyet bedenini istila eder. o nur adeta bedeni bâtını itibariyle yıkayıp, arıtıp pırıl pırıl yapar. o beden etrafa hoş kokular neşretmeye başlar. bunlar misk, gül veya değişik çiçek kokuları olabilir. artık o kimsede asla dünyevi zevklere meyil kalmaz.

ancaaak, karanlık yolda tam tersi bir sonuç elde edilir. karanlık bilgemiz kendini tanrı bilmektedir ve bütün adetlerden soyunmuştur. yani artık onu tutacak, sınırlayacak değer yargıları, süper ego da kalmamıştır. herhangi bir nuru da olmadığı için bedenin dürtüleri bütün ihtişamıyla zuhur eder. artık o kimse kendini tamamen dünyevi zevklere gark eder, hiçbir limit tanımaz.

dünyevi zevklere ve şehavaniyete düşkünlüğün sembolü eşektir. artık onun şuuru “eşek” manasına bürünmüştür çünkü içgüdülerinin tahakkümünde ve güdümündedir.

onun sapkın şuuru binici, bedeni ise o şuurun bineği olan eşektir. esasen “o eşeğe değil, eşek ona binmiştir” desek daha doğrusunu söylemiş oluruz.

evliya ve enbiyanın bineği ise beyaz at, buraktır. eşek sahibini yeryüzüne, burak ise göklere çeker.

batı medeniyeti de toplumsal çapta ve geniş ölçekte aynı deccali manayı haizdir. nuraniyetten yoksun yükselmiş bir şuur sefahate yol açmakta ve neticede roma imparatorluğunun son dönemindeki gibi bir dejenarasyonla, topyekün bir çöküşü davet etmektedir.

11.07.2014 12:09 ~ 14:34

İsnet.us

Bir ekşi sözlük yazarı olan “isnetus”, ağırlıklı olarak tasavvuf, tarih, siyaset bilimi alanlarına ilgi duyar. Ekşi sözlük ve bu blog haricinde başka bir yerde yazmamaktadır; instagram, twitter ve facebook hesabı da yoktur. Ona, isnetus@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte Ekşi'de paylaştığı bazı yazılarını https://isnetus.wordpress.com/ adlı sitesinde paylaşarak takipçilerinin yorum ve ilgili konu hakkındaki değerlendirmelerini paylaşabildiği ve farklı açılardaki tefekkürlerini sunup fikir alışverişinde bulunabildikleri bir blogu da mevcuttur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu