Barajlardaki Su Seviyesi
Malumunuz, her yıl mutlaka birileri çıkar ve barajlarda su kalmadı yaygarası yapıp milleti korkutmaya çalışır.
bu hadise bana mesnevi’deki “kuruntulu öküzün hikayesini” çağrıştırdı. kuruntulu öküzümüz yemyeşil bir adada yaşardı ve her gün akşama kadar tıka basa yer ve akşam olunca “ya otlar kurursa, ya bundan sonra yiyecek bir şey bulmazsam” diye evhamlara gark olurdu. ertesi gün yine otları yemyeşil görüp sevinir ancak akşam olunca yine kuruntuya kapılırdı…
o öküz akıl edip de, “bunca yıldır otlarım, rızkım hiç azalmadı. rezzak olan tanrı hep rızkımı gönderdi” diyemedi; çünkü o akılsız bir öküzdü.
mevlana’nın öküz misalini laf olsun diye verdiğini sanmayalım. zira altbeynimiz tabiat ve madde seviyesinde iken evrenin işleyiş prensiplerini ve onu işleteni yani hakkı algılayamaz. tabiatın ve maddenin mekanik işleyişine kapılıp gider. bu yüzden korku, endişe, evham onun standart özellikleri olarak belirir.
ötesini görememesinin sebebi ise, altbeynimizin titreşim frekansının son derece düşük seviyede, yani hayvan(öküz, inek, sığır, bakara) seviyesinde bulunmasındandır(sanırım bu noktada kuran’daki bakara suresinin iç yüz manasının nerelere uzandığını sezmişsinizdir).
peki kıtlık, rızkın azalması hiç olmaz mı?
elbette olur. ancak dikkat ederseniz o tür olaylar istisnadırlar. üstelik onlarda dahi rabbin başka bir hikmeti ve terbiyesi vardır(iklim, üretim, nüfus, insanlık bilincinin geldiği aşama vs. bunlar hep evrenle bütünleşik bir sistem teşkil ederler. birbirinden bağımsız ve kopuk değildirler).
iman, emin, emniyet…
iman olmazsa kişide eminlik ve emniyet hissi oluşmaz. kişi imanının derecesince, yani altbeyninin titreşim frekansını yükseltip evrenin işleyiş prensiplerine ve onu işleten hakkı algılama kapasitesince bir güven hissine, dolayısıyla huzura kavuşur.
madde ve tabiat seviyesinde kalan düşük titreşimli altbeyin ise üst boyutlara karşı kördür, sağırdır. evrenin tamamen rastgele işlediğini ve her an başına her şeyin gelebileceğini düşünür. bu onda büyük bir korkuya, endişeye ve evhama neden olur. o kadar ki, eğer bir şekilde kendini uyuşturmaya, gaflete atmaya veya sahte tesellilerle(para, güç, çevre) avutmaya yol bulamazsa yaşaması çok zorlaşır. sürekli korku, endişe ve stresten psikolojik ve fizyolojik sağlığını yitirir.
kısacası, iman(üst boyutların algısı) olmadan ne dünyada ne de ahirette rahata ermek mümkün değildir. unutmayalım, madde enerjinin(narın, ateşin) yoğunlaşmış halinden başka bir şey değildir. ateş mutlaka yakar…
Selamünaleyküm, konuyla bağlantısız ama sorayım.
Hz Mevlana’nın etme şiirinde şu anlamda mısralar geçiyor:
“Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.”
Bu dizede tam olarak kastedilen nedir ve kime böyle denmektedir? Açıklarsanız sevinirim.
A.s,
Hicran zaviyelerini, ayrılık günlerinin uzamasını hatırlattı sadece. Ney’in feryadı değil mi bu?
Peki ya, ney dünyada iken feryad etmede değil midir? Cennette nasıl bir feryadı olabilir? Ya da cennetten kastı farklı mı? Bu arada bildiğim kadarıyla şiir Şemsi Tebrizi Hz’nin gitmesi üzerine yazılıyor.
Cennet sevgilinin yüzü-tevhid de diyebiliriz-,
cehennem ayrılığı ise, sevgilinin cenneti cehennem etmesi ayrılıktan- yüzünü göstermeyişinden haber verir.
Mümin dünya hayatında cennet yaşantısına ulaşıp fena derecelerinde vuslata kavuşabilir. Ancak daha yüksek bir şuur için bulunduğu birliktelik halinden koparılıp bir nevi cennetten düşer. İşte o zaman cennette cehennemi tekrardan yaşaması mümkün. Hakikat ehli buna ikinci büluğ diyor. Aşağıdaki entryde ayrıntılı olarak işlenmiş bulunmaktadır.
https://www.isnet.us/cennetteki-elmanin-yasaklanma-nedeni.html
Cennet, cehennem, ahiret ötelerde değil. İsnetus bugünkü makalesinde ”boyut farkıyla burnumuzun dibinde” olduklarını belirtiyor.
İsnetus’un Cennet-cehennem hususlarına ilişkin makaleleri aşağıda yer almaktadır;
https://www.isnet.us/hayatin-amaci/cennet-ve-cehennem
Not: Siteye yöneltilen sorulara ilişkin cevaplar bizzat İsnetus tarafından değil, site yönetimi tarafından yanıtlanmaktadır.
Anladım çok teşekkürler. Allah razı olsun