Şiddet Ve İşkencenin Kısa Tarihi
Ortaçağ dünyasında her türlü şiddetin ve işkencenin çok yaygın ve kanıksanmış olduğunu bilmeyen yoktur sanırım.
modern çağda ise o türden şiddet uygulamaları büyük ölçüde yürürlükten kalkmıştır; en azından gelişmiş sanayi ülkelerinde durum budur.
peki ne oldu da insanlık o vahşi uygulamalara büyük ölçüde(veya bir ölçüde) son vermeyi başardı?
ıslah olduğu için mi?
insanlıkta gelişme kat ettiği için mi?
ne yazık ki cevap bunların hiçbiri değildir.
peki kölelik niçin kaldırılmıştı hatırlayalım:
çünkü sanayi toplumunda köleler işe yaramazlar. köleyi tarlada çalıştırabilirsiniz ama fabrikada çalıştıramazsınız. fabrikada belli bir eğitim ve formasyondan geçmiş kalifiye elemanlara ihtiyaç duyulur.
işte sanayi toplumları kölelik kurumunu bu yüzden lağvetmiştir. yoksa kölelerin dramı zerre kadar umurlarında olmamıştır. ancak burjuva edebiyatçıları elbette bu acı gerçekleri bol duygusallık ve romantizmle gizlemeyi başarmışlardır. zaten edebiyatçıların ve şairlerin işi büyük ölçüde hayal, yalan, boş romantizm ve spekülasyon satmaktır.
yine gelişmiş sanayi toplumlarının şiddeti ve işkenceyi büyük ölçüde yürürlükten kaldırmasının arkasında benzer bir gerekçe yatar.
tarım toplumları ekonomik derinlik olarak son derece sığdır. bunun anlamı şudur: tarım toplumu eliti nüfusça fazla ve çok parçalı, çok ideolojili, çok görüşlü olamaz. dar kadro ve yekpare bir sınıf ve tek ideolojili olmak zorundadır. ancak bu eşyanın tabiatına aykırıdır. nüfus artışı nedeniyle ister istemez tarım elitinde fraksiyonlar oluşmaya başlar. ancak topraklardan alınan vergi ile beslenebilecek sayı bellidir. fazlası tasfiye edilmek zorundadır. işte bu nedenle elitin fraksiyonları arasındaki çatışmada hiçbir limit gözetilmez. şiddette sınır tanınmaz. zira kaybeden fraksiyon beşikteki çocuğuna kadar imha edileceğini bilir.
sanayi toplumlarında ise ekonomik derinlik çok fazladır. herkese hayat hakkı tanımak mümkündür. ekonomik derinlik çok sayıda görüşü, grubu, zümreyi rahatlıkla idame ettirmek için yeterlidir. bu nedenle gelişmiş bir sanayi toplumu adeta lisan-ı haliyle bize der ki: “birbirimizi öldürmemize, tasfiye etmemize ve o yolda sınırsız şiddet kullanmamıza gerek yoktur. zira hepimize yetecek kadar kaynak halihazırda mevcuttur. üstelik verim artışı ile zenginlik hep artma trendindedir”…
diğer yandan siyasi gücün tek bir zümrenin tekelinde olmaması ve karar alma sürecine her grubun gücü oranında iştirak etmesi büyük bir özgürlük ortamının doğmasına yol açar(pluralizm). işte demokrasinin de özü budur. yoksa halkın yönetimi gibi söylemler gerçeği yansıtmaz ve işin edebi kısmını oluşturur.
sonuç: ileri sanayi toplumlarında işkence ve şiddet gibi uygulamalar büyük ölçüde yürürlükten kaldırılmıştır. eğer bir yerlerden limitsiz şiddet ve işkence duyumu alıyorsanız biliniz ki, orası henüz ortaçağ şartlarını aşamamış ve geri kalmış bir bölgedir. neticede şiddet şiddeti doğurur; hukuksuzluk alır başını gider ve geri kalmışlık döngüsünde sıkışır kalırlar.