Evren ve Allah
Ben evreni bir mekanizma, canlı ve tepkiler veren bir sistem olarak ele aldığımda kimilerinden eleştiriler geliyor. “hani nerde Allah?” diyorlar veya evreni Allah ile özdeşleştirdiğimi sanıp dehşete düşüyorlar.
öncelikle belirteyim ki, tasavvuf yollarının çoğunun bağlı olduğu vahdet-i vücut ekolü, tam olarak bu şekilde bir evren modeli öngörür. bu modelde evren, tanrı, sistem hep aynıdır ve aynı yapının değişik isimleridir.
ancak ben İmam-ı Rabbani ekolüne bağlı olduğum için farklı bir model öngörüyorum. zira İmam-ı Rabbani hazretleri marifet olarak öncekilerden fersah fersah ötelere geçmiştir ve elbette marifetin sonu yoktur.
ancak biz yine de vahdet-i vücut ekolünün modelini iyi anlamaya çalışalım çünkü bu model diğerini anlamak için bir basamak görevi görür.
şimdi kısaca ve öz olarak kendi modelimizi ortaya koyalım ki, yanlış anlaşılmalara mahal vermeyelim:
Allah gizli bir hazine idi, bilinmek istedi; bilinmeyi sevdi.
ve âlemi yarattı.
âlem ise insan-ı kâmilin tafsile gelmiş halidir. tıpkı bir çınar ağacı tohumunun, ağaç haline gelmesi gibi. insan, çınar ağacının tohumu ise, âlem onun tafsile gelmiş halidir; yani devasa bir çınar ağacına dönüşmüş formudur.
âleme özü, manası ve bâtını itibariyle Hakikat-i Muhammediye denilir. tüm insanı kâmillerin başı ve babası son peygamberdir çünkü.
Hakikat-i Muhammedîye, hakkın gölgesidir. gölge bir iş yaptı dersek, bu ancak mecazdır. zira gölgenin her işi gerçekte aslın işidir; yani hakkın işidir.
içinde yaşadığımız asırda bulunan insan-ı kâmil dahi, hakikat-i muhammediye’nin yüzlerinden bir yüzdür ve cüzlerinden bir cüzdür; yani peygamber efendimizin bu asra bakan bir vechi ve gölgesidir.
hakikat-i muhammediye, vahdet-i vücut ekolüne göre hakkın aynısıdır. ancak bize göre(imam-ı rabbani ekolüne göre) aynısı değil; fakat hakkın gölgesi ve aynasıdır; aynadaki görüntüsüdür. bu marifet, vahdet-i vücut’a göre çok daha ileri ve yüksek bir marifettir.