Allah'ı Bilmek (Marifetullah)Sahabe-i Kiram - 4 Halife - Ehl-i BeytTasavvuf (Seyr-i Süluk)Vahdet-i Vücut - Vahdet-i Şuhud- Nübüvvet Kemalatı

Marifetullah

Klasik tasavvuf yolu ve onun kemalatı ortaçağ islam toplumlarının arka planda eşgüdümünü sağlayan manyetik güç alanını oluşturmuştur. zira herhangi bir medeniyet son tahlilde, ruhun marifetinin somutlaşması, tecessüm etmesi, materyalize olması ile ortaya çıkar.

klasik tasavvuf yolu, aklı(üstbeyni, korteksi) değil, keşif ve müşahadeyi(altbeynin titreşim frekansını yükselterek, evrenle bütünleşmesini, yaşantı halinde deneyimlemesini) esas alır. bu yol akla göre çok üstün bir kazanım sağlar. zira akıl, bir şeyin kendini değil suretini/algısını/beş duyu verisini idrak edebilir. akıl bir çiçeği ancak algısı kadar bilebilir. müşahade ehli ise adeta çiçek ile bütünleşir, çiçeğin kendisi olur da öyle idrak eder. arada büyük fark vardır.

hem insan hem de kainat, hakkın sureti olduğu için, tasavvuf ehli böylece hakka karşı büyük bir marifet kazanmış olur. ancak buradaki ince nokta şudur: insan veya kainat hakkın aynısı değildir, o’nun suretidir, gölgesidir. ancak onlar bunu fark edemezler. gölgeyi bilmekle aslı bildiklerini zannederler. halbuki ötesi de vardır.

“bunlar, işin sonunda bilirler ki, kendilerine tecelli edip müşahede yollu ne gelir ise, matlubun zılâlinden bir zılâl* olup nefye ve iman edilmemeye müstahaktır.

şuna da yakin hasıl ederler ki, keyfiyeti belli olmayana iman, bu yerde istidlal olmadan müyesser olmaz. çaresiz olarak, istidlale geçip matlub zatı, zılâl hailiyeti* olmadan talep ederler”(mektubat- rabbani, 462. mektup)

imam- rabbani hazretleri burada tasavvuf yolu ile ele geçenin yalnızca gölge olduğunu, aslı ele geçirmek için istidlalden(ilim ve akli çıkarım)’dan başka yol kalmadığını söyler; çünkü ilahi isimlerin asılları keşif ve müşahadeye gelmezler. burada görmek yoktur, ancak görür gibi olmak vardır. sahabe işte bu yoldan gitmişti.

“o makam ki, zâhir uleması ilmi oraya ulaşır; bu büyüklerin kendileri muhabbet cezbeleri ile cezbeli olarak oraya ulaşır. kendilerine, keyfiyeti belli olmayan bir manada ittisal* hasıl olur.

üstte anlatılan fark, ancak muhabbet yolundan gelmektedir.

her kim ki muhabbet ehlidir; mahbubun gayrından kopup onunla ittisal eder. bir kimsede muhabbet yok ise, ilimle iktifa eder; bunu da bir ganimet bilir”

burada ilim ve akıl yolundan giden müslüman veya müslüman olmayan felsefeciler ile hakikat ehlinin farkını ortaya koymaktadır imam-ı rabbani hazretleri aradaki farkı muhabbet cezbesi(çekimi) oluşturmaktadır.

hakikat ehlinin en yüksekleri olan bu zatlar, zâhirde tıpkı müslüman bir filozof veya ilm-i kelamcı gibi görünürken, cezbeleri nedeniyle hakkın isimlerinin aslına, hatta hakkın zatına niteliği belirsiz şekilde bir yakınlık elde etmektedirler. ancak herhangi bir şey görmemekte ve müşahade etmemektedirler; çünkü görülen her şey gölgedir; asıl görüşe gelmez.

not: eğer gölge nedir, asıl nedir diye soracak olursanız, şöyle bir misal verebilirim: mesela cumhurbaşkanını televizyondan izlemek onun gölgesini, suretini görmektir. bizzat saraya gidip onunla yüz yüze gelmek ise aslı görmektir. ancak şu vardır ki, hakkın zatı bu dünyada görülemez; ancak görür gibi olunabilir. ahirette ise apaçık ve niteliği belirsiz olarak görülecektir.

İsnet.us

Bir ekşi sözlük yazarı olan “isnetus”, ağırlıklı olarak tasavvuf, tarih, siyaset bilimi alanlarına ilgi duyar. Ekşi sözlük ve bu blog haricinde başka bir yerde yazmamaktadır; instagram, twitter ve facebook hesabı da yoktur. Ona, isnetus@yahoo.com adresinden ulaşabilirsiniz. Bununla birlikte Ekşi'de paylaştığı bazı yazılarını https://isnetus.wordpress.com/ adlı sitesinde paylaşarak takipçilerinin yorum ve ilgili konu hakkındaki değerlendirmelerini paylaşabildiği ve farklı açılardaki tefekkürlerini sunup fikir alışverişinde bulunabildikleri bir blogu da mevcuttur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu