Çünkü onlar aynı babanın çocuklarıdırlar.
yani peygamber efendimiz ve onun gölgeleri olan zatlardan yansıma yoluyla gelen nur ile hayat ve manevi varlık bulmuşlardır. bu nurdan mahrum kalanlar ölüdürler. yani nur boyutunda varlıkları yoktur.
yalnızca biyolojik beden olarak faaliyette bulunmak manevi olarak diri olmaya yetmez. neticede hayvanlar da biyolojik olarak faaldirler; ancak onların manevi olarak diri olmaları hiçbir zaman söz konusu olamaz.
müminlerin nurları aynı babadan geldiği için ister istemez kardeş yakınlığına sahip olurlar. zira hepsi babalarına benzerler. “çocuk babanın sırrıdır” der muhyiddin-i arabi hazretleri.
o nur hepsini ahlaki bir ortaklık zemininde buluşturur. bu kardeşlik biyolojik kardeşlikten kıyas kabul etmeyecek kadar üstün ve etkilidir.
ancak her müminim diyeni de kardeş sanmayalım. laf ile olmaz bu işler. nur yoksa, kardeşlik de yoktur.
peki o nurun mevcudiyetinin alameti nedir?
elbette ferasettir…
çünkü onun gözündeki nur tıpkı bir projektör gibi eşyayı(varlığı) aydınlatır ve görünür kılar. o yüzden müminin ferasetinden hiçbir şey kaçmaz. o işlerin içyüzünü bilir. konuşursa da dilinden hikmetler dökülür.