Öğretmek
“Bilmek ile öğretmenin” çok farklı işler olduğunu üniversite yıllarında biraz acılı bir şekilde idrak etmiştim. başka bir üniversinenin meşhur ve de gayet bilgili bir idare hukuku profesörü dersimize giriyordu. (ismini veremeyeceğim, ayıp olmasın)
ama kendisinden bir şey öğrenmek ne mümkün? kürsüde sürekli mırıl mırıl bir şeyler anlatıyor, arada piposundan bir iki nefes çekiyor ve bizi derin bir uyuklama seansına sokuyordu.
dersten çıktığımızda pek bir şey anlamadığımız gibi, sersemliğimizi atmak için hemen çay içmeye seğirtiyorduk. ama bu profesörün bir çömezi vardı, genç bir asistan. hoca kendi gelemediği zaman onu gönderiyordu. bu asistan derse girdiği zaman öylesine canlı, öğrenciyle etkileşim içinde ve hayatın içinden örnekler vererek dersi anlatıyordu ki zevkle dersi takip ediyor ve daha önemlisi anlıyorduk.
hatta bir hakimin, çalışma ofisinin önündeki ağacı kesmeye gelen bir belediye ekibini, nasıl 20 dakika içinde yürütmeyi durdurma kararı aldırarak engellediğini anlatmıştı, hâlâ akılımdan çıkmamış. böylesine canlı örnekler veriyordu.
yani demem o ki, bir kimsenin bir meseleyi çok iyi bilmesi onu aynı şekilde iyi öğretebileceği anlamına gelmez. öğretme becerisi ayrı bir yetenektir. siz siz olun, öğretme becerisi olan kimselere yanaşın…