İnsanı üç katlı bir bina gibi düşünebiliriz. ancak bu üç kat aynı boyutta yer alan bir kademelenme olmayıp, içten içe açılan boyutlar şeklindedir.
bunlar,
1. madde boyutu itibariyle fizyolojik bedenimiz
2. enerji veya spiritüel boyut itibariyle enerji bedenimiz
3. nur(anti-enerji) boyutu itibariyle nurani bedenimiz
‘den ibarettir.
fizyolojik bedenin ne olup olmadığını herkes az çok bildiği için onu es geçiyoruz.
fizyolojik bedenin gölgesi, hayaleti veya eşleniği olan enerji bedenimiz(nefsimiz) ise derin bir mevzudur. enerji bedenin de tıpkı yedi nota, yedi renk gibi yedi ayrı titreşim frekansı vardır ve her frekansın da enerji beden üzerinde konumları mevcuttur. bunlara uzakdoğulular çakra demektedirler.
her çakra bedende bir salgı bezine karşılık gelir ve onu kontrol eder. bu nedenle enerji bedenin durumu, fizyolojik bedenin de durumunu ve sıhhatini doğrudan etkiler(adrenal, testis ve yumurtalıklar, pankreas, timüs, tiroit, hipofiz, epifiz).
enerji merkezleri olan çakraların bir de nur boyutunda ayna görüntüleri veya karşılıkları vardır ki, tasavvuf ehlince bunlara letaif adı verilmiştir.
insan-ı kamil’in yani olgun insanın tüm çakraları tamamen açık ve letaifi de tam aktif durumdadır. diğer insanların ise çakraları minimal düzeyde faaliyet içindedir ki, pratikte biz bunlara kapalı veya tıkanmış durumda demekteyiz. çakraların tıkalı olması kötü ahlakın neticesidir veya tıkandığı takdirde kişide kötü ahlak zuhur eder denebilir. mesela kişide allah’ın tüm mahlukatına karşı sevgi hissi yoksa, kalp çakrası tıkanmaktadır. bu da zaman içinde fizyolojik kalpte dahi tıkanmaya yol açmaktadır(kalp hastalıklarının temeldeki sebebi budur).
dikkat ederseniz “diğer insanlar” derken letaif kelimesini kullanmadım; çünkü letaif nurani boyut inisiasyonu gerçekleşmedikçe, aktive olmayacaktır. o da son peygambere iman etmeyi gerektirir. iman olmadan nur boyutunun açılması ve letaifin aktivasyonu imkansızdır.
spiritüalistler, hristiyan veya yahudi mistikler, enerji bedendeki sözü edilen yedi çakrayı uyandırarak maneviyat neviinden bir şeylere kavuşurlar. ancak o kavuştukları yalnızca kabuktur, surettir; gerçek maneviyatın enerji boyutundaki gölgesidir ve size en kötüsünü de haber vereyim ki, o elde ettiklerinin hepsi cinnidir.
cin deyince belki biraz aklınız karışacaktır. ancak cinlerin hepsini eşkiya kılıklı yaratıklar sanmayalım. içlerinde enerji boyutunun bilgeleri de mevcuttur. örnek: master yoda… yoksa siz master yoda’yı tamamen hayali ve kurgu bir karakter mi sanıyordunuz?
onlar görünüşte son derece olgun yaratıklardır. onların beşer versiyonları da budist ve zen rahipleridir. dikkat ederseniz bunların yolu bitirmiş olanları son derece barışçıl insanlardır(çoğu yolu bitiremez o da ayrı konu).
şimdi burada şöyle bir soru yöneltebilirsiniz: madem sözü edilen cinler son derece olgun ve bilge yaratıklardır, o halde reiki veya sair spritüel yöntemleri benimseyerek onlara mürit olmamızın ve çakralarımızı açmamızın ne gibi bir sakıncası olabilir ki?
sorunun cevabı bellidir aslında…sahte ve yüzeysel kemalat, seni asıl kemalattan perdelemektedir. sen o enerji boyutunun bilgelerine kendini açıyorsun, inisiye oluyorsun ve onların enerjileri sana akmaya başlıyor. böylece yeteneğin oranında çakraların aktive oluyor. o bilge cinler sana enerji boyutunun bilgilerini verebilirler belki; ama asla ve asla hakkın marifetini(tanrı bilgisini) veremezler. siz hiç muhyiddin-i arabi veya mevlana gibi tanrı bilgisinden bahsedebilen bir spiritüalist gördünüz mü? istediğiniz kadar arayın tarayın, bulamazsınız.
sonuç: reiki veya sair spiritüalist akımların tamamının başında bir usta cin vardır. o yollara tevessül edenler, o cinin enerjisine kendisini açarlar ve onun müridi olurlar. böylece o suret ve kabuk neviinden kemalat ile asıl kemalattan perdelenirler. asıl kemalat ancak iman inisiasyonu ve nur boyutunun açılımı yoluyla ele geçer.
nur boyutuna geçemeyenler, nar(ateş, enerji) boyutunda kalırlar. o da ne demektir biliyor musunuz? cehennem demektir…ebediyen…
